Yoruldum kırık kalplerinizi onarmaktan…
Sarsılmış güveninizin, yitip gitmiş inançlarınızın, özgüvensizlikten şişmiş egonuzun, suya düşmüş hayallerinizin, bir türlü yoluna sokamadığınız hayatınızın, küflenmiş ilişkilerinizin mabedi olmaktan yoruldum.
Biraz şefkat, biraz sabır, biraz merhamet… ama en çok da merhamet..
“Bütün istediğim buydu” demiş birisi, ben de diyorum.
Alıp sizi karşıma konuşamam, o kadarını yapamam. Ama yapamıyorum diye içime de atamam. Alır kalemi elime, yazarım…
Ne kadar yorulduğumu, üzüldüğümü… ne kolay sevdiğimi ve ne kolay kırıldığımı. Ancak yazarım…
Çünkü düşünmeye vaktim oluyor yazarken. Her kelimeyi tartmaya, cümleleri peşi sıra dizmeye, her birine kendi içinde bir ritm katmaya halim oluyor.
Oysa karşımdayken siz, ne sabrım var ne aklım.
Sabırsız aklın anca öfkesi olur. Ve ben hep öfkeliyim…
Sığınılacak liman olmaktan o kadar yorulmuşum ki, bir depremle yerle bir edesim geliyor tüm iskelelerimi. Denizin dibine batsın ve bir daha çıkamasınlar istiyorum.
Ne bir ışığım kalsın ne üzerinde soluklanacak bir metre toprağım.
Düşlerimle birlikte okyanusa gömülmek istiyorum.