Ruhlarımızın aşktan mahrum yaşamaya mahkum edildiği bu zamandan çok önce,
perilerin düşlerimizi yazmaktan vazgeçtiği,
tanrının bizi kendimizle baş başa bıraktığı bu yalnızlığa gömülmeden daha da önce,
yalnızca yüreklerin hükmettiği bir zaman varmış.
İşte o zamanda üç genç kız yaşarmış…
Yüzünden ve bedeninden tüm güzelliklerin silindiği ama evrenin ihtişamını, renklerin büyüsüyle tuvale yansıtan bir ressam; Luimerah..
Bakışları karanlığa mahkum ama ruhunu melodileriyle konuşturan Harmonia..
Ve kulakları bu ilahi tınıları asla işitmemesine rağmen kalemini kağıdında ustaca raks ettirmesini bilen Adrheanas…
Onlar o zamana kadar hiç kimsenin sahip olmadığı üstün yeteneklere sahipmişler.
Luimerah daha fırçasını eline almadan bir heyecan sararmış heryeri. Gök en güzel rengine bürünürmüş, Luimerah’ın tablosunda en çok yeri kapabilmek için. Çiçekler en ihtişamlı renkleriyle açar, aralarında yarışırlarmış Luimerah’ın dikkatini çekebilmek için.
Harmonia,daha mızrabını eline alırken titremeye başlarmış arpının telleri. Tüm kainat susarmış tek bir notasını dahi kaçırmamak için. En çok da kuşlar heyecanlanır, cıvıltılarıyla Harmonia’ya eşlik edebilmek için başına üşüşürlermiş arp’ın…
Ve Adrheanas başladığında kelimelerini kağıda dökmeye; rüya perileri etrafına doluşurmuş, en güzel öyküleri alıp gecelerimize mutluluklar doldurabilsinler diye…
Onlara tüm bu yetenekleri bahşeden Tanrı birgün meleklerine, kızların huzuruna getirilmelerini emretmiş. Melekler en güzel şekillerine bürünüp, kızların yaşadığı yeryüzüne inmişler. Tanrının buyruğunu ilettikten sonra onları ışıktan bir merdivenle gökyüzüne, efendilerinin kutsi makamına götürmüşler.
Tanrı, tüm evrenin diliyle ruhlarına seslenmiş kızların. Verdiği yeteneklerin karşılığında onun için bir şey yapmalarını istemiş.
Luimerah; kainatın tüm güzelliklerinden birer parça alıp, bir ahu çizecekmiş tuvaline. Ve Adrheanas kaderini yazacakmış bu ahunun. Harmonia ise hiç göremeyeceği bu kız için bir beste yapacakmış. Zira Tanrı her yarattığı için bir hayat melodisi seçermiş. Ve tam bir yıl mühlet verilmiş üçüne de. Hiçbir ayrıntı unutulmamalıymış zira bu tanrının insana bahşettiği ilk “yarat” emriymiş.
Kızlar melekler eşliğinde yeryüzüne indiğinde heryerin sessizliğe gömülmüş olduğunu fark etmişler. Tüm yaşamı sessizlikten ibaret olan Adrheanas bile. Zira tüm evren, onları rahatsız etmemek için emir almışçasına sessizliğe bürünmüşmüş…
Adrheanas , en güzel kağıtlarını masasının üzerine koymuş, en sivri uçlu dolmakalemini almış ve en sadık mürekkebini şah damarından çekerek kalemini doldurduktan sonra adını yazmış kağıda kızın; Aşk. Tüm karakterini ve kaderinin büyük çoğunluğunu oluşturacak bir ismi bulmak hiç de zor olmamış Adrheanas için. Yaşaması için en kutsal sarayı seçmiş; kainatta yaşamış ve yaşayacak olan her ruhun en ölümsüz parçasını… Adı hiç unutulmasın diye tüm zihinlere bir imzasını yerleştirmiş. Onun için söylenebilecek tüm sözleri evrenin bir köşesine dağıtmış; ihtiyacı olduğunda duyabilsin diye. Gözyaşını bulutlara saklamış,isyanını rüzgarlara, tutkusunu dolunaya. Her gün yeniden doğabilsin diye sonsuza dek gücünü, büyüsünü ve kutsallığını koruyabilmesi için, en büyük yeminleri onun üzerine yazmış…
Ve artık kanının son damlalarını akıtırken Adrheanas kağıda; onu üzen, kızdıran, küstüren her şeyin üstüne Tanrı’nın lanetini dilemiş.
Harmonia, onu anlatabilecek en uyumlu sesleri zihninde bir araya topladıktan sonra, kalbinin ritmi üzerine başlamış mızrapını dans ettirmeye. Aşk’ın her gününe ayrı senfoniler yazmış, onu tanıyan herkes farklı bir melodi hissedecekmiş ruhunda, sebebini bilemediği. Bestelerinin son notası, Harmonia’nın son kalp atımı olmuş.
Luimerah için iş biraz daha zormuş. Zira hem bedeninin dayanılmaz çirkinliğini tuvalinden uzak tutacak hem de ruhunun inanılmaz güzellikleriyle hayal gücünü harmanlayacakmış. Önce ruhunu boyamış Aşk’ın; tutkusunun kırmızısını kanından, öfkesinin siyahını saçlarından, huzurunun yeşilini gözlerinden katmış. Gökyüzünden yıldızları toplamış gözbebeklerine; mutluluğu kainatı aydınlatsın diye. Saçlarını geceden almış, tenini okyanusun buzullarından. Tüm canlıları avucunun içinde çizmiş; onun sayesinde varolduklarını anlatırcasına.
Yüzüne öyle çok özen göstermiş ki, dudaklarına geldiğinde, resme verdiği canının son raddesindeymiş Luimerah. Adrheanas’ın yazdığı en güzel satırları mırıldanacak, buseleriyle “yaşam”ı anlamlandıracak olan dudakları öyle güzel çizmiş ki, son nefesini verirken eserinin haklı gururuyla, Aşk’ın yüzüne eklemeyi unuttuğu şeyi yapmaktaymış; gülümsemekteymiş.
Ve bir yıl sona ermiş tüm bunlar olurken. 3 kız, bedenlerini yeryüzünde bırakıp eserleriyle yükselmişler Tanrı’nın yanına.
Aşk’ın resmi, hayatı ve yaşam melodisi hazırmış. Tanrı hayat vermiş bu insan eserine. Melekler uzunca bir süre Aşk’ın seyrine dalmışlar.
Tanrı, kızlara seslenmiş evrenin diliyle “Ey insan kızları…Siz benim isteğim için ağır bedeller ödediniz. Şimdi ise soyunuzu ödüllendireceğim…” diye.
Aşk’ı ışıklar içinde yükseltmiş, gözalıcı bir parlaklık içinde bedeninin tüm zerrelerini ayırıp birbirinden, onu tüm kainata dağıtmış. Ruhunu ise insanların kalplerinde gizlemiş. Her insan sevdiğine baktığında, aslında onun yüreğindeki Aşk’ı görüp büyülenirmiş. Ve Luimerah’ın küçük unutkanlığından, Aşk hiç gülmezmiş…
NOT: görsel eser; Penance by Jason Engle