Arkasından, söyleyemediğim üç beş cümleyi ağzımda geveler halde bakakaldım. Elimdeki anahtarlar avucuma batmaya başlamıştı. Kolumdaki çanta omuzumdan kurtulup yere kavuştu. Yorgunluğundan olsa gerek poff diye bir ses çıkardı parke taşlarının üzerinde. Parmaklarımı gevşetip izin verdim anahtarların yer çekimine mağlup düşmesine. Mutfağa yöneldim, su ısıtıcısının düğmesine dokundum, dolaptaki çay kavanozundan bir tutam ıhlamur attım tezgahın üstündeki cam kupaya. Su kaynadı, kaynadı, kaynadı… pıt diye işaret verdi bana; “hazırım”…
Suyu bardağa boşalttım. Ihlamur çiçeklerinin kaynamış su ile açılan yapraklarını seyrettim. Davlumbazın arkasına zulaladığım paketi çektim iki parmağımla, kalan son sigarayı ocağın ateşi ile yaktım. Davlumbazı çalıştırdım; sigaranın dumanını çeksin diye. Sonra ne yaptığımı farkettim. Gitmişti ki… evin dumana boğulmasında hiçbir sakınca yoktu işte. Cam kupamı alıp ağzımda sigarayı tüttüre tüttüre salona yollandım. Ayaklarımı uzattım kitapları ile doldurduğu kahve sehpasına. Küllerimi de üzerlerine silkeledim..
Hele izmariti o en sevdiği romanın kalın deri cildinin üzerinde bir söndürmem vardı ki, en son ne zaman böylesine zevk almıştım, hatırlamıyordum…
Kapıyı çarpıp çıktı… (2)
Acaba önce valizlerimi mi toplamalıyım yoksa kapıyı arkasından mı kilitlemeliyim?
Ya geri dönerse? Acaba kapıyı kilitledim diye kızar mı bana? Peki dönmeyecekse?
Ya bu kez temelli gittiyse?
Yok yok.. gitmemiştir. Hep böyle yapar… Biraz geç biraz erken, mutlaka gelir…
Peki o gelmeden ben gitmeli miyim? Ya yine sarhoş gelirse?
Önce yerleri silmeliyim.. Off her yer kan olmuş yine! Şimdi gelirse ona da kızar. Buralarda bir yerlerde peçetelik olacaktı. Vitrine mi koymuştum acaba? Önümü göremiyorum ki! Aslında görüyorum ama sanki yakın uzak, uzak yakın olmuş… Bir gözü olmayanlar boyutları seçemezmiş, ondan mı oldu acaba?
İşte, peçeteler burada! Yeri peçeteyle silemem, bezler de banyoda, oraya kadar burnuma tutayım peçeteyi de koridor kirlenmesin.
Ne kadar uzunmuş koridor, bitmek bilmedi! Banyonun lambası hala kırık, koridorun ışığı da yeter bana. Aynaya bir baksam mı? Yok, bakmayayım, moralim bozulur şimdi… peki ya bu sefer gerçekten çok kötü ise? Ya bayılırsam?
Hayır! Aynaya bakma! Yatak odasına koş! Valizin yatağın altında, eşyalarını ayırmıştın zaten… dolabın arkasına sakladığın paranı da al ve koşarak çık bu evden! Hadi!
Peki ya salonun parkesi? Kan içinde? Ya dönerse? Kızarsa?
Aptal kadın! Hadi, çabuk ol! Bir daha kızamasın işte sana, git!
Ama işleri kötüydü, pişman olur döner birazdan… hem beni de bulamazsa yıkılır. Belki de bu paraları ona vermeliyim?
Ver tabi.. üstüne bir araba daha dayak ye, “madem vardı da neden vermedin?” diye.
Hadi, lütfen… kendini düşünmüyorsun bari bebeğini düşün.. Bak kaç saattir içeriden çığlıklar atarak ağlıyor.
Bebeğim..
Valiz, para, bebek, hazır… ama son bir şey var.
Neredeydi senin çakmak benzinin?
Kapıyı çarpıp çıktı… (3)
Ve ben hala bağırıyorum… boğazımın yandığını hissettim. Niye bağırıyordum ki bu kadar? Gitti işte…
Ama gelecek… O lanet olası saatlerini, her birini ayrı şehirlerden aldığı parfümlerini, terzisine diktirdiği kol manşetlerinde isim ve soy isminin nakışla işlendiği gömleklerini takımlarını almaya gelecek.
Acaba hepsini küvete döküp yaksam mı? Yok olmaz.. gider yenilerini alır. Kendime zarar versem? Bileklerimi keserim biraz, döndüğünde beni o halde bulur, vicdan azabını taşır bir ömür. Ama ya ölürsem? Ya zamanında gelmezse?
Ya onun yanına gittiyse?
Yok, yok.. kuruntu yapıyorum. Ben de çıkayım, biraz yürürüm deniz kenarında, sonra bir kahve içerim üstüne. Hem garson da bir sigara verir bana bir seferlik ne olacak… yoksa yoga mı yapsam? Dur önce bir duş alayım. Aslında önce kuaföre gitsem… bana geçen önerdiği saç rengini denerim. Biraz da kat attırırım ne olacak. Değişiklik iyidir. Ayşe Hanım’a söylerim akşama güzel bir yemek yapsın. Mahzende Fransa’dan aldığımız 80 yıllık şarap olacaktı. Onu da hazırlasın. Nasıl olsa akşam gelir.. güzel bir yemeğin çözemeyeceği sorun yok hem değil mi?
Gelecek değil mi? Arasam mı acaba?
…
Kapıyı çarpıp çıktı… (son)
Ayakkabılarını bağlıyor olmalı şu an..
Hayır bayım.. böyle gidemezsiniz… Neredeydi benim silahım? Ne o? Kapıyı açtığım anda suratında beliren bu tedirgin ifade ne? Dur! Koşma! Tüm merdivenleri batıracaksın şimdi…
Neyse, Hatice Hanım yarın apartman temizliğine gelecek, biraz midesi kalkacak ama olsun…
Sen o çıkış kapısına ulaşamadın ya…
Ahhahhahha! Ne de güzel koşuyordun!
Canıım… O kapıyı öyle çarpmayacaktın…
A.C. 2014