Bu onuncu denemem… Belki diyorum bu kez başladığım cümleyi bitirmeyi başarabilirim. Bu kez, zihnimde birbirine dolanan cümleleri toparlarım da anlatabilirim belki size kendimi. Günlerdir o kadar çok şey birikti ki içimde, yazmazsam çığlık atacağım!
Ben bir zavallıyım, bu zaten malumunuz… Ama ben başımı, siz üstüne basın diye koymuyorum yere. Siz yücelin diye eğmiyorum boynumu. Siz kendinizi iyi hissedin diye yazmıyorum bunları… Zaten okuduğunuz da yok.
Yüreğime sadık kalamıyorum ben Bayım. Bunu bilin istedim… Siz yanımda olmadıkça teselli bulacak çok şey var hayatımda. Hiçbiri yerinizi tutmayacak, bunu siz de biliyorsunuz. Belki bu sebepten bu kadar mağrur duruşunuz yanımdayken. Varlığınızı başka ellerde, dudaklarda ararken ben, siz bir aptal gibi bakıyorsunuz ben sandığınız acize…
Ah nasıl da biliyorsunuz kim olduğumu… Neden bunları yazdığımı. Belki gizli gizli okuyorsunuzdur kim bilir? Belki bu sebeptendir bana artık el uzatmayışınız. Izdırap çekmem size zevk veriyor çünkü. Daha yakın, daha iyi davranıyorsunuz bana. Gayet iyi biliyorsunuz çünkü sizin güldüğünüz, konuştuğunuz, sustuğunuz, bana baktığınız her anı zihnime kazıdığımı. O anları biriktirip kafamda binlerce kez tekrarladığımı.
Sizi tam olarak hangi gün, nerede nasıl göreceğimi bildiğimi biliyorsunuz Sevgili Bayım. Beni hiç şaşırtmamanız korkutuyor beni. Sanki yüzyıllardır tanıyorum sizi diyorum, anlam veremiyorsunuz. Yürüyüşünüzden oturuşunuza, birini dinlerken takındığınız ciddi ya da umarsız tavrınıza, bazen kafanızı kaldırıp uzaklara dalışınıza, kahkahanıza ve neredeyse kimsenin şahit olmadığı öfkenize, gözyaşlarınıza, alaycı ve yüksek perdeden şakalarınıza, uyuyuşunuza ve hatta uyanışınıza o kadar aşinayım ki. İzlediğim bir filmden bir karakter, önceki yaşamımdan bir ruhsunuz sanki. Tek anlayamadığım; sizi bana karşı bu kadar kör ve sağır yapanın ne olduğu Sevgili Bayım…
Çok mu üzdüm sizi? Çok mu üzdüler bizi o hikayenin sonunda? Nedir sizi bu kadar korkutan?
Size “neden?” diye sorduğumda bana ufacık bir cevap verebilseydiniz, beni sevmediğinizi, sevemeyeceğinizi söyleseydiniz anlardım. Belki yine ağlardım, sorgulardım ama anlardım Sevgilim… Sevdiğim… Sevilmediğimi kabullenir ve devam ederdim hayatıma, biraz yarım biraz eksik… ama yapmadın.
Şimdi isyan etmem seni bunaltmasın, kırmasın. Beni böyle darmadağın etmekten zevk almayı bırak yeter…
Ben bir zavallıyım, bu zaten malumunuz… Ama ben başımı, siz üstüne basın diye koymuyorum yere. Siz yücelin diye eğmiyorum boynumu. Siz kendinizi iyi hissedin diye yazmıyorum bunları… Zaten okuduğunuz da yok.
Yüreğime sadık kalamıyorum ben Bayım. Bunu bilin istedim… Siz yanımda olmadıkça teselli bulacak çok şey var hayatımda. Hiçbiri yerinizi tutmayacak, bunu siz de biliyorsunuz. Belki bu sebepten bu kadar mağrur duruşunuz yanımdayken. Varlığınızı başka ellerde, dudaklarda ararken ben, siz bir aptal gibi bakıyorsunuz ben sandığınız acize…
Ah nasıl da biliyorsunuz kim olduğumu… Neden bunları yazdığımı. Belki gizli gizli okuyorsunuzdur kim bilir? Belki bu sebeptendir bana artık el uzatmayışınız. Izdırap çekmem size zevk veriyor çünkü. Daha yakın, daha iyi davranıyorsunuz bana. Gayet iyi biliyorsunuz çünkü sizin güldüğünüz, konuştuğunuz, sustuğunuz, bana baktığınız her anı zihnime kazıdığımı. O anları biriktirip kafamda binlerce kez tekrarladığımı.
Sizi tam olarak hangi gün, nerede nasıl göreceğimi bildiğimi biliyorsunuz Sevgili Bayım. Beni hiç şaşırtmamanız korkutuyor beni. Sanki yüzyıllardır tanıyorum sizi diyorum, anlam veremiyorsunuz. Yürüyüşünüzden oturuşunuza, birini dinlerken takındığınız ciddi ya da umarsız tavrınıza, bazen kafanızı kaldırıp uzaklara dalışınıza, kahkahanıza ve neredeyse kimsenin şahit olmadığı öfkenize, gözyaşlarınıza, alaycı ve yüksek perdeden şakalarınıza, uyuyuşunuza ve hatta uyanışınıza o kadar aşinayım ki. İzlediğim bir filmden bir karakter, önceki yaşamımdan bir ruhsunuz sanki. Tek anlayamadığım; sizi bana karşı bu kadar kör ve sağır yapanın ne olduğu Sevgili Bayım…
Çok mu üzdüm sizi? Çok mu üzdüler bizi o hikayenin sonunda? Nedir sizi bu kadar korkutan?
Size “neden?” diye sorduğumda bana ufacık bir cevap verebilseydiniz, beni sevmediğinizi, sevemeyeceğinizi söyleseydiniz anlardım. Belki yine ağlardım, sorgulardım ama anlardım Sevgilim… Sevdiğim… Sevilmediğimi kabullenir ve devam ederdim hayatıma, biraz yarım biraz eksik… ama yapmadın.
Şimdi isyan etmem seni bunaltmasın, kırmasın. Beni böyle darmadağın etmekten zevk almayı bırak yeter…
asli.
Sevgili Bayınızın kalbi kömürleşmiş olmalı.. Kış geldi. Kurtulun o uğursuz taştan.