Iron & Wine…

Tembel gün ışığı ve uçuşan tozlar. Perdelere sinmiş uyku kokusunu taze bahar coşkusuyla silmeye çalışan rüzgar, alıp getirdiği fesleğen ve akasya kokularını dolduruyor odaya. Ben ise kıpırdamadan dans edişlerini izliyorum tozların. Savruldukları doğrultudan sıkılınca eşlerine son reveransını sunup başka başka yönlere dönüyorlar.Perdenin oynamasıyla yerde oluşan huysuz gölgeler de ritmi kaçırmıyor,bir anlığına dahi olsa…

Kalbimin atışı bir hızlanıp bir yavaşlarken onlara ayak uyduramıyorum. Varlığının göçüşüyle bomboş kalmış odanı seyrediyorum. Gözlerim demir ağırlığında, göz yaşlarım şarap…

Dokunduğum her eşyada ellerinin bir izi saklı. hepsinde aynı umarsız dokunulmuşluk hissi. Yüzünü milyonlarca kez öpmüş yastığın, ben başımı koyunca hoşnutsuzluğunu anlatmaya çabalıyor. Kafam demir ağırlığında, saçlarım şarap…

Bir sigara yakıyorum sehpanın üzerine kim bilir ne zaman fırlatıp attığın paketten. ciğerlerime saldıran dumana, senin soluyup tükettiğin havayı çekiyorum.İçinde sen, içinde fesleğen, içinde akasya çiçekleri.

Dizlerimi kırıp bağdaş kuruyorum yere, dizlerin dizlerime değmiyor bu kez. Soluğunu yüzümde hissetmek uğruna saatlerce anlattığım, hiçbiri fındık kabuğunu doldurmayan boş yakınmalarım içimi acıtmıyor artık,nefessizliğin kadar.

Hep dinleyip bir türlü isimlerini öğrenemediğim şarkılarını açıyorum.Işığın, tozların, kokuların ve senden arta kalan koskoca boşluğubastırmak istercesine son ses. Notalar yerden minderlerin, oradanyatağının ve en son duvarların üzerine saçılıyor… Ritmler dumana karışıyor, sağa sola saçılmış eşyaların herkesçe durağan oysa hepsi etrafımda uçuşuyor. Hayal gücüm demir ağırlığında, Rüyalarım şarap…

Bir türlü başlayamadığın kitapların, karanlığını silemeyen lambaların,biriktirip keyifle seyrettiğin filmlerin. Seni hafızalarına kazımış olduklarını hiç fark etmediğin tüm o eşyaların…Hepsiyle konuşuyorum bir bir. Hakkında bildiğim her şeyi bana baştan anlatıyorlar. Hangisiyle kaç kez konuştun, hangisine neden öfkelendin. Onlar anlattıkça var oluyorsun tekrar zihnimin içinde. Öfken demir ağırlığında, Şevkatin şarap…

Ve müzik susuyor, pencereler kapanıyor sımsıkı,perdeler çekiliyor güneşe. Tozlar ait oldukları kuytulara çekiliyorlar.Fesleğen ve akasya kayboluyor dumanların içinde. Eşyalar birer birer siliniyor, tavan ve duvarlar da.

Son notalarında silikleşen şarkının adına bakabiliyorum ancak. Cinder and Smoke; Iron and Wine…

03.05.2010

Iron & Wine…” için bir yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir