Dönüşüm…


“Bir sabah tedirgin düşlerden ansızın uyanan Gregor Samsa devcileyin bir böceğe dönüşmüş halde buldu kendini…”
Metamorfoz-Franz Kafka

Bin bir senaryoyla doldurduğum başımı bir kez daha Samsa tedirginliği ile gömüyorum yastığıma. Üstüme yorganımdan önce paranoyalarım örtülüyor. Yorganım taşlaşmış bedenimden; bedenim hissizleşmiş ruhumdan sıkılmış, yarı ölümü beklemekte. Huzuru milisaniyelerinde hissettiğim uyku yavaşça süzülüyor göz kapaklarımdan içeriye… Sonsuza dek hapsolunmak istediğim düşler diyarı, beynimin canlı kalabilen hücrelerinden yavaş yavaş çözülüp beni bilmediğim diyarlara götürmeye hazırlanıyor. Göz kapaklarımda belli belirsiz kıpırtılar…
Nefes alış verişim yavaşladıkça ellerimin, ayaklarımın gövdemden ayrıldığını hissediyorum. Önce tatlı bir karıncalanma, sonrasında gözlerimi açtığım karanlığın içine usulca bir dalış. Ruhumun bedenimden kopardığı bağlardan sadece birkaçı nöbetçi kalmakta… “nihayet uyku…” derken, beynimden gelen ani bir iletinin etkisiyle tüm hücrelerim, ruhumun kopardığı bağların toparlanması, bedenin dalıp gittiği uçurumlardan geri dönmesi için acil durum çağrıları göndermeye başlıyor. İleti kafamın içinde serbest dolaşımını sürdürmekte; “uyan!”
Gözlerimi açıyorum. Telkinler devam ediyor; “uyumamalısın!”. Saatlerce kafamın içinde volta atmaktan sıkılmış düşünce dudaklarımdan dökülmeyi bekliyor. Bir tek benim dinleyeceğim düşünceler. Bir tek bana hitap eden, bir tek beni ilgilendiren, bir tek benim anlayabileceğim düşünceler… Düşünceler korkulara, korkular paranoyalara dönüşüyor. Tüm bedenim elektriğe tutulmuşçasına titrerken dudaklarımdan dökülen fısıltıları duymaya çalışıyorum.
Değişim, dönüşüm vaktinden bahsediyor fısıltılar. Kelimeleri bir araya getirip anlamlandırmaya çalışıyorum, olmuyor. Kendimi anlamaz halde tekrar yastığa gömüyorum başımı. Fısıltılar durmuyor, anlamsız sesler halinde gittikçe büyürken düşüncelerim, tüm gün aklımı kurcalayan ne var ne yoksa çığlıklar halinde kulaklarımdan beynime hücum ediyor. Korkular, varlığımı fethediyor.
Bir sabah uyanıp aynanın karşısına geçtiğimde, gözlerimin içine bakan gözlerin kime ait olduklarını algılayamama korkusu. Ellerimi yüzümün üzerinde gezdirirken karşımda aynı şeyleri tekrarlayan bir başkasını görme korkusu. “Bu ben değilim, olamam…” diye bağırıp bana bakan o yabancı yüze yumruklar yağdırırken tuzla buz olan aynanın kestiği ellerimden akan kanın bana ait olmadığını düşünme korkusu. Kendimi hapsettiğim dünyanın sadece bir aynadan ibaret olduğunu ve yere düşen her parçamla beraber ben sandığım ucubenin gerçek yüzünün ortaya çıkacağı korkusu…
Bir sabah kalkıp, aslında hiç var olmadığımı fark etme korkusu.
“Uyumamalısın!” diye telkine devam ediyor beynim. “böylece hiç uyanmazsın…” Emri tüm ruhumla tekrar ediyorum; “uyumamalıyım… uyumamalıyım… uyuma…”

(picture taken from the http://www.mayetorresart.com/drawings/ )

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir