Cevaplar…

Çok şey istemiyorum deyip kendini kandırıyordu aslında. Yalnızca kendini değil onu tanıyan, onu seven herkesi beklentilerinin az olduğu hususuna öyle inandırıyordu ki, içinden geçenleri bilseler, içinde ikinci bir kişiliği barındırdığına hükmedebilirlerdi.

Sadece sevmek ve sevilmek değildi derdi. Kafasına birisini takmayagörsün! Onun üzerinden en az elli maddelik bir istek listesi kurgulamaya hazırdı.

Misal; son üç yıldır neredeyse saplantı haline getirdiği şu meçhul adam… İsmini yalnız kendine sakladığını iddia etse de onu yakından tanıyan tüm dostları, yakından tanımasa da ikisiyle aynı ortamda bulunan her muhabbet arkadaşı ve hatta adamın kendisi de bal gibi biliyordu kadının ruh dünyasının bu karanlık saplantısını. Hele adam… Biliyordu da, bilmezden gelerek ya kendini koruyordu ya da onu, bilinmez…
Adamla ilgili kurduğu hayallerle gerçekte yaşadıklarını birbirine katıp karıştırdığı satırları okuyup hangisi gerçek hangisi kurgu bilemeden düşlere dalıyordu kadın.
Düşlerinde, bir türlü ellerini tutamadığı adamı daha derin, daha yüreği yanarak seviyordu. Gözlerini açtığında hıçkırıklara boğularak ağlar halde buluyordu kendini.

Oysa ne olurdu hayalleri gerçek olsa? El ele, dudak dudağa dursalar saatlerce? Nefesleri birbirine karışsa? Sussalar, yürüseler yanyana? Yıllardır aradıkları kitabı bulmuşçasına gülerek, ağlayarak, kızarak, ümit ederek, nefessiz kalana dek satır satır okusalar birbirlerini göz göze?
“Özledim” dese adam kadına, tek bir an bile ayrılmayan ruhlarını unutarak… “Seviyorum” dese kadın adama, gururunu altına aldığı ayakları üzerinde yükselerek…
Etraflarında dostları en derin muhabbetlerini ederken onlar yalnızca sessizlikleriyle konuşsalar? Adam bazen elinde tazecik bir dal çiçekle gelip uzaktan izlese kadını kitabını okurken? Çiçeği sıkıştırırken kitabının arasına koklayarak öpse kadını şakağından? Dizlerinin dibine yaslasa başını?
Arada bir çıkıp dolaşsalar şehri sokak sokak? Adam anlatsa; “İşte buradan yürüyordu Yakup Kadri…” “Burada görmüştü Bay C, Ayşe’yi” dese…
Mümtaz’ın huzuru aradığı yokuşlarda tutup öpse kadını adam…
Tüm şehri baştan yazsa kadının zihnine?
İnançlara dair hiç konuşmasalar… Herkesin kutsalı kendisine kalsa, kimse aşmasa diğerinin sınırını… Siyaseti, futbolu hiç almasalar ağızlarına… birbirlerine yüreklerinden kopan nağmeleri okusalar. İki güzel ses, mest etse birleşen ruhlarını?
Oysa ne olurdu kadın bunları söyleyebilseydi adama? Adam onu arafta bırakmasaydı?
Çok şey istiyordu kadın… Cevaplar istiyordu… Adamla her göz göze gelişinde, bakışlarından okuduğu şeyleri nasıl olup da yanlış anladığını bilmek istiyordu…

asli.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir