Ben

Hani o her gün gittiğin kafede tüm çalışanlarının ne içtiğini ezbere bildiği, onun içeceğini hazırlarken teftişe gelmiş patronlarına hizmet eder gibi her birinin “aman hanfendimiz” tavrı ile kahvesini hazırladığı, onun da bu ihtimamdan olsa gerek güler yüzünü hiç eksik etmeyip kahvesini hazırlayanlara adeta derin bir minnet duygusuyla teşekkür ettiği, yaz kış içtiği buzlu kahvesini koydukları plastik bardağı, üzerinde yoğunlaşan su damlacıklari eline eğmesin, üzerine damlamasın diye kağıt peçeteye saran bir kadın var ya hani… Kafenin en arka köşesine oturup elinde ya bir not defteri ya telefonu ya da okunacak bir kitap- dergi ile bazen okuyup bazen kalabalığı seyreden kadın. Tütüncüde görüp, “aa sizi falanca yerden tanıyorum” dediğin kadın.
İşte benim o…

Caddede yürürken arkandan ıslık çalarak gelen, arabanla giderken biraz yavaş gidiyorsan arkandan sellektörle seni taciz eden kadın. Emniyet şeridinden kaptırıp gelirken daralan yol yüzünden sola kırdığında sana yol vermeyip kornasıyla sana sinkaflı laflar eden kadın. Evet, o da benim…

Bazen iş çıkışı bir soluklanmak için gittiğin çaycıda ya kalabalik bir grupla ortalarda bir masada oturup
kahkahalarıyla etrafın dikkatini tek bir noktaya toplayan ya da tek başına, mekanı yukarıdan gören basamaklara tüneyip çayları birbiri ardına yuvarlarken her bir bardak arasına biraz tütün, biraz kitap, biraz dergi, biraz internet sıkıştıran, çayı gecikti mi ya da canı şımarmak istedi mi çaycılara atar yapan kadın hani…
İşte ben… Benim, ben…

“Pardon, bu sandalye boş mu?” diye sorduğunda, çantasını kucağına almaktan çok, karşısında hala birinin oturmuyor olmasına bozulduğundan surat yapıp buz gibi bir ifadeyle “booş” diyen kadın, benim işte.. Ben!

Sen, bir yerlere dalmış gitmişken, “ne bakıyorsun?” diye el kol hareketi yapan da benim.

İş çıkışı demlendiğin dostlarınla bir ayılma kahvesi içmek için geldiğin o çaycıda yanıma oturup “Ee, naber? Nasıl gidiyor?” diye sorduğun, beni hiç tanımamana rağmen sanki dün konuşmuşuz gibi dertleştiğin, sabaha bunları hatırlayıp “Kimdi lan o kadın?” diyeceğin kadın da benim…

Sırf seni görürüm diye, aç karnına altı çaya tütün katık eden, beş dakika yanıma oturdun diye o dört saatte mutluluktan ne okuduğumu anlamayan kadınım ben…

Gece olup da sokaklar sessizliğe bürününce uykusu kaçan, yatağının üstünde oturup hayaller kuran kadın.
Tütünü dumana katmak vaktinde pencereden beline kadar sarkıp rüzgara hasret saçlarını geceye savuran kadın. Havaya savurduğu her nefeste gizlice seninle konuşan kadın. Ağzından çıkan her cümleyi gerçek sanıp o sözlerin heyecanıyla kalbi yerinden çıkarcasına atan, sonra da “yine ne kurdum be!” diye kendi kendine söylenen kadın. Evet, ben bu deli kadın…
Peki, Sevgili Bayım… Sen kimsin?

asli.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir